Işık Enerjisinin Elektriğe Çevrilmesi ve
Görme Algısı
Görme olayı oldukça aşamalı bir biçimde
gerçekleşir. Görme sırasında, herhangi bir cisimden gelen ışık demetleri
(fotonlar), gözün önündeki lensin içinden kırılarak geçer ve gözün arka
tarafındaki retinaya ters olarak düşerler. Buradaki hücreler tarafından
elektrik sinyaline dönüştürülen görme uyarıları, sinirler aracılığı ile, beynin
arka kısmındaki görme merkezi adı verilen küçük bir bölgeye ulaşırlar. Bu
elektrik sinyali bir dizi işlemden sonra beyindeki bu merkezde görüntü olarak
algılanır.
Gözde, koni ve çubuk olarak ifade edilen
iki çeşit alıcı hücre bulunmaktadır. Çubuklar ışığa karşı öylesine hassaslardır
ki, soluk bir ışıkta dahi görüntünün oluşmasını sağlarlar. Ancak normal gün
ışığında aşırı ışıktan dolayı, herhangi bir sinyali iletemeyecek hale gelirler.
Koniler ise yüksek ışıkta işlev gördüklerinden, gün ışığında görüntünün
oluşmasını sağlarlar.
Örneğin televizyon ekranına baktığınızda,
bilgiyi gözden beynimize ulaştırmak için 1 milyon sinir lifinden oluşan optik
(görme ile ilgili) sinire ihtiyaç vardır. 81 Gözlerin televizyondaki bir
görüntü ile uyarılması retinanın ışık alıcılarında kimyasal bir tepkimeye neden
olur. Bu tepkime sonucu retinadaki sinyaller optik sinirleri, optik sinirler de
beyni uyarır. Beyinden gönderilen sinyaller de saniyede 100 metre hızla
gözleri, ayak parmaklarını, ayak bileklerini, bacakları, omuzları, kolları,
bilekleri ve parmakları kontrol eden kasları uyarır. Görüntünün algılanması ile
birlikte, koltuğa yönelme, kumandanın ses düğmesine basma gibi hareketler
gerçekleşir.
İnsan gözü, kırmızı ile mor aralığındaki
değişen renkleri algılar. Bu aralığın altındaki kızıl ötesi ışınları ve
üzerindeki ultraviyole ışınlarını algılayamaz. Bu, son derece hikmetli bir
yaratılıştır. Eğer gözümüz bu aralıktaki ışık dalga boylarını değil de, daha
düşük dalga boylarını algılamaya ayarlı olsaydı, örneğin radar ekranındaki gibi
bulanık bir görüntü ile muhatap olacaktı. Eğer gözümüz daha yüksek dalga
boylarını algılamaya ayarlı olsaydı, bu sefer de röntgen filmindeki gibi
görüntülerle yaşayacaktık. Ancak Allah’ın rahmetiyle gözdeki hücreler ancak bu
dalga boylarındaki ışığı elektrik sinyaline çevirmekte ve böylesine renkli,
detaylı bir görüntü görmemizi sağlamaktadır. (Detaylı bilgi için bkz. Gözdeki
Mucize, Harun Yahya)
Beyinde Oluşan Üç Boyutlu Dünya
Beyin, nesnelerin uzaklıklarının tespit
edilmesinde de son derece hassastır. Her iki göz aynı anda hareket etmelerine
karşın, farklı açılarda görüntü elde ederler. Gözlerin açıları arasındaki bu
farklılıklar ise beynin, görülen nesnenin ne kadar uzakta olduğunu
hesaplamasına yardımcı olur. Beyne iletilen iki görüntü kıyaslanır ve
görüntünün derinliği belirlenir; böylece siz de elinizdeki kitabı üç boyutlu
bir görüntü içinde görürsünüz. Eğer bu özellik olmasaydı, herşeyi çift ve tek
bir düzlem üzerinde görürdük. Bu bakımdan iki gözün görüş alanlarının farklı
açılarda olması son derece hikmetli bir yaratılış örneğidir.
Bir tenis maçı izlediğinizi düşünelim.
Oyunculardan biri, ağın üzerinden geçen topa raketiyle karşılık veriyor.
Beyniniz size vuruşun nasıl olduğu hakkında kanaat belirtiyor. Topu, ağı ve
raketi aydınlatan ışık, siz farkında olmadan eş zamanlı bir şekilde gözlerinize
ulaşıyor. Bir raket ya da bir tenis topu olarak algıladığınız şey, beyninizde
çok sayıda elektriksel sinyalin iş birliği yapmasından oluşan bir görüntüdür ve
her bir sinyal beyindeki ilgili kısma yöneltilir. Ancak beyninizde, bu tenis
maçını nasıl gördüğünüze ilişkin herhangi bir ipucu yoktur. Bilim adamları
görüntü, ses ya da koku verilerinin beynin ilgili kısımlarına nasıl
yansıtıldığını açıklamaktadırlar, ancak onları asıl şaşkınlık içinde bırakan bu
elektrik sinyallerinin yeniden, orijinaline uygun olarak beyinde nasıl
düzenlendiğidir.
Gerald L. Schroeder görme olayındaki
mucizevi yönlerden birkaçını şu ifadelerle dile getirmektedir:
Biyolojik bilgi transferi süreci hayranlık
verici bir hikayedir. Sadece bu olaylar zincirinin tek bir parçasını ele almak
istersek, beyin gözdeki retinaya yansıtılan iki boyutlu görüntünün üç boyutlu
bir dünyayı temsil ettiğini nereden bilir? Çünkü görüntü bir dizi elektriksel
uyarıya dönüştürülür ve bunların her biri... voltaj farklarıdır... Bu aklı
nereden almıştır? ( Gerald L. Schroeder, The Hidden Face of God: How Science Reveals the Ultimate Truth, The Free Press, New York, 2001, s. 92.)
Schroeder’in de vurguladığı gibi,
elektriksel uyarıların bilgiyi şifreli olarak taşıması, sonra bunların maddesel
dünyadakinin aynısı olarak beynimizde yorumlanması, üstün bir aklın ürünüdür.
Yazarın “Bu aklı nereden almıştır?” ifadesi ile dikkat çektiği aklın gerçek
sahibi ise, kuşkusuz hepimizi yaratan, görmemiz için gözler veren Rabbimiz’dir.
Bu gerçek Kuran ayetlerinde şu şekilde bildirilmektedir:
De ki: “Göklerden ve yerden sizlere rızık
veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve
ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: “Allah”
diyeceklerdir. Öyleyse de ki: “Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?
İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan
başka ne var? Peki, nasıl hala çevriliyorsunuz? (Yunus Suresi, 31-32)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder